Beyin Nasıl Mutlu Olur? Mutlu Beyin Nedir?
Beyin Nasıl Mutlu Olur? Mutlu Beyin Nedir | Nörobilimci Dean Burnett, Mutlu Beyin adlı kitabında mutluluk kavramının öznel tarafına eğildiği gibi bilimsel bir bakış açısıyla da nasıl ele alındığından bahsederek mutluluğu anlama sürecinin basit sloganlarla çözülmeyecek kadar karmaşık olduğunu standup havasında eğlenceli bir tarzda anlatıyor.
Beyin Nasıl Mutlu Olur? Mutlu Beyin Nedir?
Mutluluğun biyolojik izdüşümünü araştıran çalışmalar mutlulukla ilgili olabilecek nörotransmitter denen kimyasal bileşenlerden bahseder. Nörotransmitterler nöronlar arasındaki iletişimde kilit rol oynarlar. Mutluluk sağlayan nörotransmitterler var mıdır? Oksitosin, dopamin, serotonin ve endorfin en olası adaylardır ve popüler kültüre de oldukça sık konu olurlar. Bunlar beynin mutluluğu üretme sürecine dahil olsalar da tek başlarına mutluluğun kaynağı değillerdir.
İnsanları mutlu eden şeyler!
Daha ziyade, henüz tam anlamıyla anlaşılmamış işlevlerinin yan etkisi olarak mutluluk oluşur. Burnett’ın ifadesiyle “mutluluk için anlatılan kimyasallar, kağıdın paraya kattığı değer kadardır; mutluluğun var olmasını sağlarlar ancak rolleri çoğunlukla rastlantısaldır.” Benzer şekilde, beynin belirli bir bölgesinin mutluluktan sorumlu olduğu varsayımı da yanlıştır. Çünkü yüz tanıma gibi belirli özelleşmiş görevler hariç, mutlu hissetme sürecimizde daha etkin olan bazı beyin bölgeleri olsa da beyin bölgelerinin işlevleri ve işleyişleri bu kadar basite indirgenemeyecek kadar karmaşıktır. Dolayısıyla Burnett, insanları mutlu eden şeyleri ve neden mutlu ettiklerini incelemeye koyuluyor.
Zorlu bir günün veya uzun bir yolculuğun ardından evimize geldiğimizde neden mutlu oluruz? Neden çoğu zaman evimizle olumlu duyguları bağdaştırıyoruz? Bunun sebebi evimizin beslenme, sıcaklık ve barınma, uyku ve güvenlik gibi biyolojik açıdan önemli ihtiyaçlarımıza cevap veriyor olması. Evimizden çıktığımızda beynimizde etkinleşen “sınır hücreleri” vardır. Sayısız hayvan türünün kendilerine ev inşa etmesi de evin biyolojik öneminin altını çizen bir olgu. Evin diğer bir işlevi de merak ve heyecan arayışımızın ardından sığınabileceğimiz güvenli bir alan sunmasıdır.
Beyin Nasıl Mutlu Olur? Farelerde mutluluk!
Farelerle yapılan araştırmalarda, yeni ve alışılmadık bir yere bırakılan farelerin neşeyle ortamı keşfettikleri ancak bu yerden kaçmalarına izin verilmediğinde korkup endişelendikleri görülmüştür. İnsanlarda benzer bir durum travmatik olayların ardından evlerini ve ülkelerini terk etmek zorunda kalıp yeni bir yuva kurmak durumunda kalan mültecilerin yaşadığı “kültürel yas”tır. Bu deneyim, evine döneceğini bilerek tatile çıkmaktan çok farklıdır. Kısacası evlerimiz, yenilik ihtiyacımız ve riskten kaçınma ihtiyacımız arasında denge kurmamıza olanak tanır.
Kitapta bahsedilen diğer bir konu hayatlarımızın çoğunu kapsayan çalışma eyleminin bizi nasıl mutlu veya mutsuz ettiği. Beyin, evin biyolojik önemini öğrendiği gibi günümüz dünyasında paranın da hayatta kalmak için gerekli olduğunu öğreniyor. Beyindeki mezolimbik ödül yolu yemek ve cinsel ilişki gibi biyolojik bakımdan önemli ödüllerle uyarıldığı gibi para da bu beyin yapısının belli kısımlarında etkinleşmeye yol açıyor. Ancak çalışma için tek motivasyonumuz hayatta kalmak değil.
Olumsuz deneyimler
Mutluluk ve gelir ilişkisini inceleyen araştırmalar belirli ihtiyaçların karşılandığı seviyeden sonra paranın daha fazla mutluluk getirmediğini ortaya koyuyor. Peki bu noktadan sonra insanlar neden çalışmaya devam ediyor. Çünkü aynı zamanda özerklik, kontrol, yetkin hissetme, takdir edilme ve onaylanma gibi ihtiyaçlarımız da var. Ayrıca uzun vadede asıl amacımız devamlı mutluluk olmamalıdır. Cömertlik ve düşüncelilik göstermek veya tatsız ama gerekli konuşmaları yapma cesaretini göstermek, kısa vadeli mutluluktan vazgeçmeyi gerektirir. Her daim mutlu olmanın beyin üzerinde metabolik bir bedeli olduğu gibi devamlı mutluluk bizi duygusal yeterlilik kazanmamız için deneyimlememiz gereken duygu çeşitliliğinden mahrum bırakır. Olumsuz deneyimler sayesinde öğrendiklerimiz, uzun vadede mutluluk getirecektir.
Mutluluk için olmazsa olmazlardan biri de sosyal ilişkilerdir. Onay alma, uyum sağlama, utanma ve reddedilme konusunda neden bu kadar duyarlıyız? Burnett bu büyük soruyu evrim sürecini ele alarak cevaplamaya başlıyor. Sosyal beyin hipotezi ve ekolojik baskınlık-sosyal rekabet modeli gibi teorilere göre evrimsel süreçte insan türünün daha zeki olmasını topluluk olarak koordine olma baskısı tetikledi. Evrimin bize miras bıraktığı bir sosyal bağ kurma aracı da kökeni sosyal tımar davranışına dayanan dokunma davranışıdır.
Beyin Nasıl Mutlu Olur? İnsular korteks
Dokunma sırasında C tipi lifler, zevkli duyu ve ödül arama davranışıyla ilişkili olan insular korteksi uyarırlar. İşin ilginç tarafı, son derece soyut görünen konuşma eyleminin de biyolojik etkileri vardır. Örneğin, iltifat ve övgüler beyinde dokunmaya benzer tepkiler uyandırır. Sevilme ihtiyacımızın biyolojimize ne kadar derinden işlediğini gösteren diğer bir bulgu da kendi benliğimizi düşündüğümüz zaman beyinde etkinleşen bölgelerle ait olduğumuz grubu veya kendimizi özdeşleştirdiğimiz insanları düşündüğümüzde etkinleşen bölgelerin aynı olmasıdır.
Mutluluğun Karanlık Yüzü
‘Mutluluğun Karanlık Yüzü’ başlığı altında Burnett mutlu olmak adına kendimize veya çevremize zarar verme eğilimimizden bahsediyor. Beyin iyi ilişkiler kurma, sevgi, empati ve işbirliği gibi davranışlar için programlanmış olsa da, evrimsel olarak daha eski bir geçmişten gelen rekabet, bencillik ve düşmanlık potansiyeline de sahip. Diğer insanlar tarafından sevilmeyi istediğimiz gibi onlara üstün gelmeyi de istiyoruz.
Sosyal hiyerarşi
Örneğin makaklar gibi primatlarla yapılan çalışmalarda sosyal statüde değişimin amigdala, hipotalamus ve beyin sapı gibi beyin bölgelerinde önemli değişikliğe yol açtığı görülmüştür. Sosyal statüye verdiğimiz önemle rekabetçi davranmamız belirli ölçülerde sosyal hiyerarşi içinde yolumuzu bulmamızı sağlıyorsa da aşırı ölçülere vardığında gruplar arası kutuplaşma, çatışma, iftira ve karalama gibi olgulara yol açabiliyor. Madalyonun diğer yüzünü gösteren başka bir ilginç bulgu da sosyal bağ kurmayla ilgili oksitosinin, ironik biçimde ırçılıkla da ilişkili olması.