Paralı aşk | Şaşırdınız mı siz hala Türk filmi mi izliyorsunuz?
Paralı aşk | Biraz düşlemece yaptıktan sonra, torpidodaki günün hasılatından çektiğim bir 20 TL’yi hibe kredili ve paralı aşk olarak ona uzattım. Aşk para mıydı yoksa bu paralı aşk mıydı!
- “ Al dedim kardeş, işini gör, bugünü kurtarırsın. Sonrasında Allah yardım etsin. İşte ben de gördüğün gibi arabada yaşayan bir sanatçı, bir düş mühendisi, bir sokak çocuğundan başka bir şey değilim. Ancak sana bu kadar yardımcı olabilirim.” dedim. Yüzüm ve bedenim sarkmış buruk anılardan tartaklanmış, buruşmuştum.
Paralı aşk! Hibe krediye ret!
Almalıydı parayı gitmeliydi, kalbimi çalmadan gitmeliydi yoksa delisi divanesi olacaktım, kalbimin zarı delik deşik olmuş eriyip gitmişti.
O an elimi tuttu ve geriye itti “Hayır, benim istediğim paran değil.” dedi biraz kızgın biraz dalgın.
- “ Şu köşede ki villayı görüyor musun? Hani demir parmaklıkları var, beyaz, duvar gibi çalılarla çevrili olan, işte ben orada oturuyorum. Paraya ihtiyacım yok, çok şükür. Balkonda otururken seni ve arabanı fark ettim. Arkada yatıyordun galiba birkaç kez kalktın, seni gördüm. Arabanın etrafında dolaştın, kültürfizik hareketleri yaptın, pet şişeyle ağzını çalkaladın, yüzünü yıkadın, arabadan bir şeyler indirdin bir şeyler koydun. Esnedin gerildin. Ben de ensendeymiş gibi seni izliyordum.” dedi.
Kendimi benden iyi anlattı.
Sonra ağzını kapatıp tıslaya tıslaya gülerek konuşmaya devam etti.
- “ Bir arada arabadan inip sağ kapıyı açıp etrafa bakarak işedin, çok komikti ben de gizlice sana baktım. Sonra yorgun durgun solgun arabanın etrafında turlayıp durdun. Seni izledim sakin, kendi halinde, akıllı, samimi birine benziyordun. Onun için cesaretimi toplayıp yanına geldim. Ağır başlılığının yanında sen Mars’tan Dünya’ya bakan bir kaşif, aşmış gitmiş, başka boyutlarda yaşayan bir gezgin gibiydin. Ve sadece içinde nefes alabildiğin uzay mekiğin; yani arabanla, astronot kıyafeti giymiş bir uzaylısın sen.” dedi ve biraz soluklanıp tebessüm edip yutkundu.
Gözüm aydınlandı!
Bir ömür, bir sürü eserle kendimi ifade edememiş ve ruhumun derinliklerine inememişken, bir yabancı bir balkon bakışıyla bir kurban gibi derimi soyup, kemiklerimi ayırarak içimi dışarı çıkarmıştı. Sustum, aç, her şeye muhtaç bir halde, hayranlıkla onu dinliyordum. Sanki hibe kredili aşk başlıyordu. Kredi, hibe veya çek-sent parasız aşk var mı ki? Devam edecek…
{“Son Cariye” adlı kitabımdaki “Arabalı Sokak Çocuğu Fatima” adlı öykümden alıntılar ( 03)}