Yazılarım

Gizemli ve narin mülteci güzeli

O gizemli ve narin mülteci güzeli, bir kelebek gibi arabamın yan koltuğuna konduğunda… Ve işte o an suratımın ortasına demir bir yumruk indi. Yüzüm ensem gibi dümdüz oldu, yıldırım gibi bir çarpılışla çarpıldım. Yarısı gözüken yüzünün güzelliği ile büyülenip, çölde bir serap mı bu, yoksa sabah karşı gördüğüm bir rüyamı diye gözlerimi ovuşturuyordum.

Aşk şapşallığı,

Güzelliği kadar kibirli değildi herhalde, utangaç masum bir tavırla ve bembeyaz boynunu ortaya çıkararak bana doğru döndü, gözlerime bakmadan.

  • “ Allah rızası için bana yardım eder misin? Ben Suriyeliyim.” Dedi

İlk kez bana baktı ve kolumu tuttu, bir kırlangıcın ıhlamur dalına konup narin pençesiyle sarması gibi. Gözleri kapkara, yüzü bembeyaz ve parmaklarının ucuna kadar incecikti. Gözlerine bakınca kapkara bir güneş ısıttı sanki beni, öyle bir masumiyet, samimiyet ve maduriyet hissettim.

Benim gibi, kendine bile güvenmeyen bir şüpheciyi 15 saniyede bağlamıştı. Suriyeliyim deyince o sokakta dilenen kara tenli perişan insanlar, çocuklar belirmişti gözümün önünde ve içim burkulmuştu.

Gizemli ve narin mülteci güzeli! Büyüyen gözler,

Bizim de bulaştığımız, birilerinin iktidarı ve güç savaşları uğruna ezilen, büzülen, kanları akan insanlar onlar. Ve birbirinin kanını içen Müslümanların, cehalet ve sefaletin yabancı ülkelere sürüklediği insanlar…

Hep acı çekerim, ülkemin ilimden, fenden, ahlak, namus ve samimiyetten uzak yalan gündemine ve ilk emri oku olan bir dinin orta doğuda ki cehalet ve sefalet kaplı resmine.

Elbette şehit olan polislerimize, askerlerimize, 15 yaşındaki yavrumuza, daha çok özgürlük peşindeki gençlerimize, sınır kapımıza dayanan savaş mağduru kardeşlerimize üzüldüm, büzüldüm ve süzüldüm içime doğru, süzüldüm kalmışsa vicdan denen hiçlik…

Ağıt yakıyoruz bitmiş ahlakımıza, namusa, dürüstlüğe ve kağıt yakıyoruz ayakkabı kutularında… Görülmemiş bir münafıklık, ikiyüzlülük, hırs, yok etme isteği, kardeşkanı içme yarışı sürüyor.

Gizemli ve narin mülteci güzeli ve dünyanın hali,

Harama hile karıştırılmış, din, iman, Allah rızası yeryüzünden kalkmış gökyüzüne taşınıyor. Orta doğuya demokrasi, top tüfek, terör, zulüm dörtnala geliyor ama hakikat, gerçek din yanından bile geçmiyor.

Ve bir de şu davarların kulaklarını yarıp Allah’ın yaradılışını saptırmaya çalışan, Çin’li sapkınların dünyamıza bulaştırdığı şu Korona virüsü illeti yok mu, ondan hiç bahsetmiyorum!

Bölgemiz o kadar kirlendi yozlaştı ki belki de bir çöküş, tufan, bir sarsılış, bir çarpılış lazım aklını işletmeyenlere, cahiller ve zalimlere… Medyen halkının, Lut kavminin, Nuh kavminin, Semud halkının başına geldiği gibi…

Devam edecek… Semih BULGUR

{“Son Cariye” adlı kitabımdaki “Arabalı Sokak Çocuğu Fatima” adlı öykümden alıntılar ( 01)}

Related Articles

Adblock Detected

Merhaba. Sitemiz yoğun bir emeğin ürünüdür! Sitede dolaşmak için lütfen Reklam Engelleyicinizi Kapatın. Please Close The Ads Protector.